Besin Hırsızları Nelerdir?
Doğru bir şekilde beslenmek için sadece içip yedikleriniz değil aynı zamanda da yemeyip içmedikleriniz de çok ama çok önemlidir. Çünkü bazı yiyecek ile içecekler sadece ve sadece besin hırsızlarıdır. Ve bu besin hırsızları da vücudunuzda bulunan çok değerli vitamin ile mineralleri alır götürürler.
Fakat bazı durumlarda sadece yiyecek ve içecekler besin hırsızları değildir. Gelin isterseniz besin hırsızlarının tam olarak neler olduğunu hep birlikte öğrenip bu hırsızları tek tek inceleyelim.
Besin Hırsızları
Başlıca besin hırsızları çay, kahve, kolalı içecekler, gazlı içecekler, sigara, alkol, antibiyotikler, stres, ilaç tedavileri, sakinleştirici ilaçlar ve doğum kontrol haplarıdır.
Çay Ve Kahve; Bildiğiniz üzere ülkemizde en çok çayı sonrasında ise kahveyi içeriz. Fakat hem çayda hem de kahvede teobromin, teofilin ve kafein adı verilen maddeleri içerirler. Kafein çok az bir miktarda alınır ise o zaman kişiye canlandırıcı bir etkide bulunur ancak bu etki çok kısa bir süre içinde yok olur.
Çok uzun süre boyunca ve çok fazla miktarlarda tüketilirler ise o zaman insan sağlığına karşı zarar vermeye başlarlar. Fazla miktarlarda tüketildiklerinde aşırı sinirlilik, uykusuzluk, depresyon, titreme, migren, hızlı kalp atımı ve yüksek tansiyona neden olabilirler.
Kafeinin insan sağlığına bir diğer zararı ise sağlıklı saçlar ve sağlıklı cilde sahip olmamızı sağlayan çinko mineralinin emilimini engellemesidir.
Bunun dışında bildiğiniz üzere kafeinin tiryakilik yapma özelliği de bulunmaktadır. Bu etkisi kişiyi öyle bir etkiler ki, kişi birkaç saat bile çay ya da kahve içmese rahatsız olur. Kişide davranış değişiklikleri, baş ağrısı, konsantrasyon güçlüğü, sersemlik ve halsizliğin görülmesine de neden olabilir.
Özellikle kahve ya da çay yemekten önce ya da yemekten sonra içilir ise yemeklerde bulunan demirin emilmesini engeller ve bu yüzden de kansızlığa neden olurlar.
Fakat her besin gibi çayında iyi yanları yok değildir. Örnek vermek gerekir ise çay kanı inceltir ve bu sayede de kişide kalp krizi riskini azaltır. Çayın uyarıcı olan yani canlandırıcı etkisi kahve kadar güçlü değildir, fakat koyu olarak içilen bir bardak kadar çay hafif bir kahve kadar kafein içerir.
Teobromin ile teofilin ise uyku problemlerine, adet öncesinde görülen meme sertleşmesi ille meme hassasiyetine yol açmaktadır. Başka bir değiş ile kafein içermeyen kahveler bile bu sorunların giderilmesine yardımcı olmaz. Çünkü kahve kafeinsiz olarak içilse bile teobromin ile teofilin adı verilen bu kimyasal maddeler hala kahvenin içerisinde kalmaktadır. Bunun dışında kafeinsiz olarak üretilen kahvenin yapımı sırasında normal kahveden çok daha fazla kimyasal kullanılır. Bu durumda karaciğerin toksin maddelerden vücudu arındırmak için çok daha fazla çalışması ve çok daha fazla yorulması anlamına geliyor.
Birçok kişi hem çayın hem de kahvenin su yerine geçtiğini düşünüp çok büyük bir hata ederler. Çünkü hem çay hem de kahve vücuda su vermek yerine vücudun su dengesini bozarak vücutta su kaybına neden olurlar. Bunların haricinde kafeini çok fazlaca tüketmek özellikle bayanlarda selülitin oluşmasına neden olur.
Kahveyi bırakamam ben artık tiryakisi oldum diyorsanız yanılıyorsunuz. Biliyoruz kahveyi bıraktığınız anda baş ağrısı, halsizlik ve sinirlilik hali yaşayabilirsiniz. Ancak bu durumların sonsuza kadar sürecek olduğunu sanmayın. Çünkü bu yan etkiler sadece ve sadece 1 hafta kadar sürecektir.
Sağlıklı olarak yaşamak için işin gerçeği hem kahveden hem de çaydan uzak durmak gerekir. Eğer bunu yapamam diyorsanız o zaman en azından kahve ve çay miktarını azaltın. En azından kahveye sınır getirin ve kendinize günde 2 fincandan fazla içmeyeceğinize söz verin.
Canınız çay ya da kahve istedikçe bitkisel çaylara yönelmeye çalışın. Çünkü bitkisel çaylar hem sizi sakinleştirir hem de vücudunuzun su ihtiyacını karşılar. Bitki çayları alışana kadar tat olarak size farklı gelebilirler ve ne kahvenin ne de çayın yerini tutmuyor gibi gelebilir, ancak düşündüğünüzden de kısa bir süre içerisinde hem enerjiniz hem de ruh haliniz ile uyku düzeniniz ve cildiniz bitki çayları ile olumlu bir yönde etkilenmeye başlarlar. Kısa bir süre sonra vücudunuz ve ruh halinizdeki bu değişimleri fark edecek ve bitki çaylarından kesinlikle vazgeçemeyeceksiniz.
Yeşil Çay; Çoğu kişi yeşil çay ile siyah çayın farklı bitkilerden elde edildiğini sanırlar. Oysaki hem yeşil çay hem de siyah çay aynı bitkiden ancak farklı işleme yöntemleri uygulanarak elde edilirler.
Siyah çay yaprakların yavaş bir şekilde kurutulmak sureti ile fermente edilerek elde edilir. Yeşil çay ise bitkinin yaprakları toplandığı andan itibaren bu yapraklar hemen kavrulur ve çok hızlı bir şekilde kurutulur. Siyah çay kurutulma işlemine tabi tutulduğu zaman okside edilir ancak yeşil çay okside edilmez.
Yeşil çayda kafein yok demiyoruz ancak kafein oranı çok düşük ve bu yüzden de uyarıcı etkisi de oldukça düşük. Fakat yeşil çayı önemli ve sağlıklı kılan asıl özelliği içeriğinde antioksidan etkisini barındırmasıdır. Bu da yeşil çayın kanseri önleyici, yaşlanmayı geciktirici, hastalıklara karşı vücut direncini arttırıcı ve iyi kolesterolü arttırıcı olduğu anlamına gelmektedir.
Siyah çayın da antioksidan etkisi bulunmaktadır ancak kafein oranı yeşil çaya göre çok daha fazladır. Bu nedenden dolayı ister yeşil çay isterse de siyah çay olsun kafein içerdiği için günde 2 fincanı geçmemekte fayda vardır.
Çikolata; Bildiğiniz üzere çikolatanın ana maddesi kakaodur ve kakao da çok yüksek miktarlarda teobromin ile kafein içermektedir. Başka bir değişle çikolata aynı çay ile kahvenin vücuda verdiği zararların aynısı vermektedir. Yani çikolata hem uyarıcı hem vücutta sıvı kaybına neden olan hem de bağımlılık yapıcıdır.
Ancak çikolatanın iyi bir tarafı vardır ve bu da kendimizi çok iyi hissettirmesidir. Çikolatanın kişinin kendini iyi hissetmesini sağlayan madde ise fenetilamin adı verilen bir maddedir. Çikolatayı alırken fark etmediğiniz ancak her çikolatanın üzerinde yazan doymuş yağlar ile olan içeriği nedeni ile aslında çikolata sağlık açısından hiç de yararlı bir besin değildir. Çünkü daha önce birçok yazımızda sizlerle paylaştığımız gibi doymuş yağlar kalp ve damar hastalıklarını davet etmektedir.
Bunun dışında aşırı bir şekilde çikolata tüketmek kan şekeri düzensizliklerine, fazla kiloya ve bağırsaklarda bulunan bakteri dengesinin bozulmasına yol açabilir.
Bu yüzden de çikolata almak istediğinizde şeker oranı yüksek ve ucuz olan çikolatalar yerine saf koyu ve kakao düzeyi yüksek olan ve mümkünse doğal çikolataları almayı tercih edin. Bu türdeki çikolataların sağlığa zararı diğer çikolatalara göre çok ama çok daha azdır.
Eğer sizinde her gün mutlaka çikolata ya da benzeri şekerlemeleri yeme alışkanlığınız var ise bunlara sınırlama getirin ve günde tatlı ihtiyacınızdan fazlasını almamaya çalışın.
Kolalı İçecekler; Kolalı içeceklerin içerisinde kafein bulunduğu için bu kolalı içeceklerde de uyarıcı ve bağımlılık yapıcı özellikler bulunuyor. Bunun dışında kolalı içeceklerin içerisinde birde koruyucu, renklendirici ve tatlandırıcı maddeler bulunur. Bu maddeler yüzünden bu içecekleri içen kişinin vücudundaki toksin oranı da artıyor ve bu nedenle vücudun bu toksinlerden arınmak için çok daha fazla bir şekilde çalışması gerekiyor.
Eğer dikkat ettiyseniz çok fazla kolalı içecekleri tüketen kişiler ayrıca su içmeye gerek duymazlar. Ancak suyun yerine hiçbir şeyin geçmesinin imkânı olmadığı için bu davranış oldukça sağlıksızdır. Çünkü su insan vücudunun gerçek sıvı ihtiyacını karşılayan tek ve eşsiz bir içecektir.
İçerisinde kafein barındıran tüm diğer içecekler gibi kolalı içeceklerde stres esnasında vücudun salgıladığı adrenalin hormonu salgısını arttırıyor. Fazlaca vücuda salgılanan adrenalin hormonu beyne ve kaslara pompalanmak için kan şekerini yükseltiyor. Bu durum meydana gelince de pankreas aşırı derecede yükselmiş olan kan şekerini ayarlayabilmek için aşırı bir şekilde insülin salgılamak zorunda kalıyor. Bu durumda da kan şekeri aniden düşüyor.
Kolalı içecekler kişide aşırı stres, kan şekeri dengesinin bozulması ve bazen de şeker hastalığına bile yol açabiliyor. Kolalı içeceklerde bulunan fosforik asit vücudun potasyum ve kalsiyum dengesini bozuyor ve bu yüzden de kişide kalsiyum eksikliğine yol açıyor.
Bildiğiniz üzere kalsiyum demek sağlıklı kemikler demektir ve bilhassa ergenlik döneminde bu kolalı içeceklerin içilmemesi gereklidir. Ancak kolalı içeceklerin ergenlik çağında fazla içilmemesi gerektiği kadar ileri yaşlarda da fazla miktarlarda içilmemelidir. Çünkü ileri yaşlarda fazlaca içilen kolalı içecekler osteoporoz adı verilen hastalığa yol açabiliyor.
Diyet olan kolalı içeceklerin içerisinde de tatlandırıcı maddeler bulunmaktadır. Ve bu tatlandırıcı maddelerin kanser riskini arttırdığı düşünülmektedir. Diyet olan kolalı içeceklerde kan şekeri dengesi bozulur, içerisindeki aspartam nedeni ile beyin aşırı uyarılır ve beynin aşırı uyarılması sonucu kimyasal dengesi bozulur.
Gazozlar; Marketlerde rahatlıkla bulabileceğiniz gazozların içerisinde sentetik bitki ekstreleri, bol miktarda şeker, sentetik meyve ekstreleri hatta bazen de koruyucular, gazlar ve suni tatlandırıcılar içerir.
Bazı gazozların içerisinde ise kafein maddesi bulunmaktadır. Gazozlardaki gazlar geğirmeye ve gaz çıkartmaya neden olurken, bağırsaklardaki bakteri dengesini değiştiriyor ve bu yüzden de aldığımız besinlerden sağlıklı bir şekilde yararlanmamızı engelliyor.
Sigara; Sigara en başta akciğer kanserine neden oluyor ayrıca erken yaşta ölümlere de neden olan yine sigaradır. Sigarada nikotinin dışında birçok farklı kanser türüne yol açan sayısız kimyasal maddeler bulunuyor.
Nikotin adı verilen madde hem uyarıcı hem de yatıştırıcı özelliklere sahiptir. Nikotin küçük dozlarda alındığı zaman bile kişide bağımlılık yapma özelliğine sahiptir. Belki birçok kimse bunu tam olarak bilmiyordur ancak nikotinin insan vücudunda bağımlılık yapma etkisi eroinden bile çok daha fazladır. Bu nedenden dolayı sigara bırakılması en zor olan bağımlılıklardan biridir. Sigara bırakılır bırakılmaz ilk birkaç saat içerisinde bile kişide gerginlik yaratmaya başlıyor.
Özellikle sigara içen kişilerde C vitamini eksikliği fazlalıkla görülmektedir. İçmiş olduğunuz her bir sigara vücudunuzdan en az 25 mili gramlık C vitamini çalıyor. Başka bir değişle 25 mili gram demek günlük C vitamini ihtiyacınızın neredeyse yarısı demek oluyor. Bu da yarım portakala yakın demek oluyor.
Eğer sizde günlük olarak sigara içiyor ve sigarayı bırakamıyorsanız o zaman mutlaka gün içerisinde ekstra C vitamini içeren meyve ve sebzelerden bolca almanız lazımdır.
C vitamini demek hastalıklara karşı dirençli olmanız, kanser ile kalp hastalıklarından korunmanız, cildinizin destek dokusu olan kollageni güçlendirmeniz ve bolca enerjiye sahip olmanız demektir.
Sigara içtiğiniz zaman sindirim yolu etkilenir, mideden asit salgısı azalabilir ve bu yüzden de yediğiniz yemekler tam olarak parçalanmayabilir ve bu nedenle de hazım sorunlarına ve vücutta besin eksikliğine neden olabilir.
Alkol; Alkol bir tür karbonhidrattır ve alkolün yapımında şeker kullanılır. Alkol karaciğerimizde enerji olarak daha sonra kullanılmak üzere depolanmış olan glikozun salınmasını engeller ve bu durumda kan şekerinin düşmesine neden olur. Ayrıca iştahı arttıran ve yeniden alkol alma isteğine neden olan etkileri de söz konusudur. Alkolün bilinmedik bir diğer etkisi de kilo aldırma özelliğidir çünkü 1 gram alkolün içerisinde 7 kalori bulunmaktadır.
Alkol çok fazla alındığında sonraki sabah kişide baş ağrısı denen ve sadece akşamdan kalma diye geçiştirilen bir durum meydana gelir. Aslında baş ağrısı demek kişinin zehirlenmeye başladığı anlamına gelmektedir!
Alkol karaciğerin hemen temizleyebileceği dozun üzerinde içildiğinde vücut zehirli olan bir madde üretmeye başlar ve bu madde de baş ağrısı ile kendini belli eder. Böyle bir durum söz konusu olduğu zaman kişi hemen bol miktarlarda su içmeli ve vücudunu su sayesinde toksin maddelerden hemen arındırmalıdır.
Alkolik adı verilen alkol bağımlıları günlük enerjilerinin çoğunu içtikleri alkolden alırlar.
Alkol B1, B2, B3, B6, C vitamini, folik asit, magnezyum, potasyum ve çinko gibi çok değerli vitamin ve minerallere zarar verir. Bu yüzden de alkolik kişilerde vitamin ve mineral eksikliği çok sık görülen bir durumdur.
Aşırı derecede alkol içmek en başta karaciğer daha sonra da sinir sistemi, beyin ve kalbe zarar verir.
Antibiyotikler; Eğer antibiyotikler sadece gerektiği zaman kullanılır ise çok fazla sorun olmaz. Ancak düzenli olarak kullanılırlar ise o zaman bağırsaklardaki hem zararlı hem de yararlı bakterilerin dengesini bozarlar, bağırsaklardaki zararlı bakterilerin sayısını arttırırlar ve bu durumda yenilen besinlerden kişinin yeteri kadar faydalanmamasına ve vücutta hem mineral hem de vitamin eksikliğine neden olur.